Hayat Ve Kadın
- LEYLA AGHAYEVA YAVUZ
- 17 Haz
- 2 dakikada okunur

Bir keresinde hep unuttuğum, hep bir kenara attığım umutlarımı buldum, tam da koltuğun altında. Koltuk eski mi, eski, yıpranmış, üstelik bin bir anı ile dolmuş. Küf kokuyor koltuklar, sinmiş yoksulluk, sevgisizlik, adaletsizlik, kimsesizlik...
Kimsesizlik ! Soğuk, karanlık, çaresiz bir kelime. Kendime en çok yakıştırdığım kelime. Soğuk, buz gibi ama masum ama.. Ama işte... Umutlarım da tıpkı koltuğum gibi, eski ve küflüydü. Sanki... Sanki umutlarımın canı çıkmıştı, umutlarım yıpranmıştı. Sol tarafımda yamalar vardı. Hem de bir sürü yama.
Kimsesizliğim ile umutlarımı karşılaştım. Heyecanlıydım. Karşılaştırdım ama korkudan da titriyordum. Ellerim, ellerime takıldı gözlerim. Buruş buruş, lekeliydiler. Tırnaklarım bakımsızdı, ne çok yaşanmışlık vardı. Ne çok acı vardı. Kaç kere o ellerle sevgiye sarıldım, kaç kere korkmadan, evet korkusuzca sıktım gülleri, topladım, kokladım... Acıyı, ellerimden akan kanı, izleri, yaraların izlerini sonradan fark ettim.
Yedi kişilik bir ailede kimsesizliği tatmak tatmak marifettir. yalnızlıkla, çaresizlikle tanışmak da bir marifettir. Üvey babamın tacizlerinden kaçarken, ''hayat'' ile tanışmak zorunda kaldım. Tanışmakla kalmayıp, hayatın içine girmiş oldum. Ürkekçe, çocukça ve kimsesizce..
Hayatla yetinmedim. Yetinmeyi o kadar çok istedim, hayatın kendisi olamadım, ''hayat'' ile ''kadın'' oldum ben. Henüz yaşım on beşti. Saçlarımda yıldızlar, gözlerimde hüzün vardı. Hayat güzeldi derlerdi hep. Hayat güzel ise ''hayat kadını'' olmak çok daha güzel ve gurur verici olmalıydı. Öyle olmalıydı, öyle dediler bana. Henüz yaşım on beşti.
Yedi kişilik geniş mi geniş bir ailede yalnızlığın dibine vurmak, kimsesizliği iliğinize kadar hissetmek de marifetlerimden biriydi. Ben hep marifetliydim zaten. Çok iyi yemek pişirirdim, mesele. Çok iyi çocuk bakardım. Annem çalışırdı, annem hep yorgundu. ''Mahallenin diline düşmektense bu adamın kahrını çekerim'' diyordu. Ama kahrı da, acıyı da çeken bendim.
Umutlarıma baktım, solumda. Umutlarımın yamalarını sıkıca dikmiştim. Yakından bakınca kan izleri duruyordu. Yalnızlığım hep benimleydi, benimle bir olmuş, bütünleşmiş. Umutlarım, keşkelerimin önüne ısrarla geçti. Küflü kanepenin içinden çıkan ''yaşayamadıklarım''dır.





Yorumlar